13 Eylül 2015 Pazar
Ecdadın Hassasiyeti, Kanuni'nin Mektupları
2 Ağustos 2014 Cumartesi
Veee Türkiye'deyim...
Ne çok şey biriktirdim yazacak bir bilseniz...
Dört yıl önce hayatımın ikinci sezonuna geçiş yaparken gitmiştim Amerika'ya. Şimdi dönüş yaptım artık kapattım Amerika defterini.
Özlediğim birçok şeye kavuştum yani, hasret giderdim, gideriyorum... Her ne kadar bu sefer de başka özlemler biriktirmeye başlamış olsam da... :)
Dünya bu zaten, özlem biriktirme yeri. Bir tarafı tamamlarken başka tarafı açıkta bıraktığın yer.
Cenneti isteyebilelim diye asla doyuma ulaşamayacağımız yer de diyebiliriz...
İki çocukla 2,5 saat Florida'dan New York'a uçtuktan, orda 7 saat kadar bekleyip 11 saat de okyanusları aşıp geldikten ve üstüne de 7 saat zaman farkını ekledikten sonra geldik güzel ülkeme. Saat farkına falan kolay alıştık da, Amerika'da şu şöyledi bu bu kadardı dönemindeyiz daha. Bakalım ne kadar sürecek tamamen alışmamız... :)
Zor oluyor illa ki... Aldığın eşyayı toparlarken, ya da bırakıp da giderken biriktirdiğin hatıraları da bırakıyorsun. 'Bunu son yapışım'lardan kurtulamıyorsun bir türlü. Sonuçta eş olmayı, anne olmayı orda öğrendim ben, önemi büyük benim için Amerika'da geçirdiğim yılların...
Yine de ezan sesleri, camiler, çocukluğumu geçirdiğim evim, odam, kitaplarım, mektuplarım, hediyelerim, okul yollarım, alışveriş yaptığım esnaf, park gezmeleri,annemin elinden tutup üzerinde yürüdüğüm duvar (şimdi ben kızımın elinden tutup yürütüyorum:))...
Bütün buralarda tekrar nefes almak değişik oldu, hoş oldu. Hele benim gibi boğazına düşkün birinin deli gibi özlediği iki şey vardı ki onlara kavuşmak ayrıca hoş oldu.
İlki bizim buraların lezzetli pidesi (ki hayali bebek beklediğim dönemde ağzımı sulandırıyordu:))
İkincisi de "kızım evimize gidince ne yapacağız?" diye sorduğumda "Özkaymaktan dondurma yicez anne" diyecek kadar sık tekrar ettiğimiz dondurma yeme şöleni.
Kakao, sade, karamelli :)) (fotografını çekmek bile sabır gerektiriyordu, sabredemedim:))
Sonra anneciğimin yaktığı ateşte közlenmiş patlıcan, domates, biber, patates....
Değişik oluyor insan, çocukluğunu yaşadığın yerlere çocuğunla dönmek güzel:)
Amerika'da özleyeceklerimi ve özlemeyeceklerimi yazacağım inşallah en kısa zamanda. Özleyeceğim çok şey olsa da memleketimde olmak güzel.
Kübra's life, part 3, soon.... :))))
28 Haziran 2014 Cumartesi
Ramazan Geldi, Hoşgeldi:)
İşte senenin en kıymetli misafiri geldi...
Misafirliğinin ilk günü bugün.
Kabul, bu yıl biraz zorlayacak bizi. Ama zorladıkça daha çok kazandıracak, daha çok yükseltecek.
Yeter ki biz çenemizi azıcık kapalı tutalım, mızmızlanmayalım, şikayet etmeyelim...
Çok kazanmak için, ikramiyeler için nelere katlanmıyoruz, bu da öylesi oluversin...
Düşünün ki kıldığınız her rekat namaza, okuduğunuz her sayfa Kuran'a yüzlerce kat fazladan sevap veriliyor.
Kapılar açılmış demeyeceğim, belki kapı bile kalmamış arada...
Değmez mi zorlamaya, değer elbet!
Ama delik deşik etmeyelim orucumuzu olur mu? Orucun savmı olsun bizimkisi...
Gıybet etmeyelim, yalan söylemeyelim, kötü söz çıkmasın ağzımızdan kalp kırmayalım ki, sağlam kalsın orucumuz.
'Tövbe tövbee oruç ağzımla' diyiverip susalım:))
Aman çocuklarımıza bu farklılığı yaşatmayı unutmayalım. Tekne oruçlarını ödüllendirelim, misafirliklere gidelim, misafir alalım.... Sahura kaldırıp en sevdiklerini yapalım...
Varsa Ramazan programlarını kaçırmayalım...
Velhasıl 'ne güzelmiş bu Ramazan' dedirtelim...
İnşallah....
Ayın sonunda kazananlardan olalım.
Hayırlı, bereketli, mutlu Ramazanlar....
31 Mayıs 2014 Cumartesi
Kelebek Ailesi:)
27 Mayıs 2014 Salı
"Erkekler Giremez" Yazılı Bir Hastane Odası Kapısı:)
Yine bir gece vakti, karanlık bir oda...
Uyuyan bir bebeğin nefes sesleri...
Zaman ne çabuk geçiyor aslında, içinden geçerken bizi zorlasa da...
Küçük kızım doğalı üç ay olacak nerdeyse. Hastanede yaşadığım birkaç birşeyi paylaşmak istiyorum bugün. Biraz geç oldu ama :) insanlık nasıl birşey onu konuşalım ne dersiniz...
Amerika şöyle güzel, böyle iyi falan gibi şeyler söylemek istemiyorum, aksine birçok şeyin hep abartıldığını düşünüyorum. Ancak bazı gerçekler var ki, malesef bunlardan öğrenmemiz gereken çok şey var.
Şimdi burda ayrıntılı bir doğum hikayesine girmek istemiyorum. Her ne kadar her kadın bu olayı anlatmaya bayılsa da...:) Burda ifşa etmeye gerek yok, benim üstünde durmak istediğim husus başka...
Hala öyle mi bilmiyorum ama ben lisedeyken doktorlardan nefret ederdim. Genellememek lazım ama onların o halden anlamaz, insanı geren halleri beni deli ederdi. Amerikada dört yılım bitmek üzere ve gerçekten insana saygının, düşünce özgürlüğünün ne demek olduğunu burda gördüm. Bizim kaybettiğimiz müslüman sıfatlarını yaşattıkları için Allah önlerini açmış bu insanların, adaleti gereği...
Birçok husus var da ben birkaç tanesini anlatacağım.
Allah hidayet versin bir hemşire vardı mesela, odaya geçtiğimizde genel bilgilendirmeleri yaptıktan sonra ne yiyip ne yemediğimi sordu. Et yemediğimi öğrenince onun yerine hemen protein takviyesi bir menü çıkardı kendince...
Sonra bana içeri erkek girmesinde sakınca var mı diye sordu. Zaten bütün doğum doktorları bayan, öyle ayarlanmış. Ben şaşırdım böyle bir seçeneğin olduğunu öğrenince. Madem öyle birşey var, girmesinler dedim tabi hemen.
Kadın "tabi ki öyle bir hakkın var" deyince kendimi çok değerli hissettim. Ben kapıya "NO MALE" (erkekler giremez) yazarım dedi. Ve yazdı.. Ve o yazı üç gün orda kaldı.
Üç gün boyunca kapı aralandığında hiç rahatsız olmadım, istediğim gibi hareket ettim. Sadece çocuğun ayağından kan almak için gelecek doktor erkekmiş. Hemşire girdi önce gelebilir mi ama erkek:) dedi ben de tabi dedim müsait hale geldikten sonra.
Sonra birden "bir dakika perdeyi çekelim bebeği götürelim" dedi, yatağı tekerlekli ya... Kapının önündeki perdeyi çekti ve adamı yine içeri almadı:))
Ve namaz meselesi...
Annem hep anlatır. Türkiyede refakatçi olarak kaldığı bir odada namaz kılarken hemşire kızmış burda namaz mı kılınır diye...
Burda namaz kıldığını anlayınca "ben gideyim, sonra gelirim rahatsız olmasın" diyen hemşireler gördük
Hiç olmadı içeri girse bile sessizce konuşan aman rahatsız etmeyeyim düşüncesi her haline hakim olan hemşireler, doktorlar...
İnsanlar yani...
Ne olurdu biz de böyle olsak, şimdilerde daha iyi durumlar biliyorum da...
Hangi ara tahammülsüzleştik, empati yeteneğimizi kaybettik bilmiyorum ki.
Konuyla alakasız ama bir de ne yaptılar biliyor musunuz, bebeğim doğduğunda onu direk üstüme attılar, bir buçuk saat kadar orda kaldı ve üç gün boyunca yıkamadılar. Daha sağlıklıymış cildi için... Kulağa hoş gelmiyor evet (yani yıkanmayan bir bebek) ama bağıra bağıra ağlayan neye uğradığını şaşırmış bir bebeğin ilk dakikalarında annenin bağrında olması öyle rahatlatıcı olsa gerek ki, hiç ağlamadı kızım orda. Dakikalarca aşina olduğu kalp atışlarını dinledi annesinin...:))
Şu sıralar daha çok Amerika hikayesi duyacaksınız sanırım benden, zira dönüş yolları gözüküyor sanırım:))
13 Mayıs 2014 Salı
Somada Bugün Babasız Kalan Çocuk
31 Mart 2014 Pazartesi
Nerelerdemiyim? :)
"Neden yazmıyorsun?" diye soran arkadaslarım var sağolsun..
Yokluğumu farkeden, yazdıklarımı okumak isteyen..
Şu sıralar pek bir yoğunum, çocuklu anneler hep öyle gerçi değil mi?
Evlenmeden önce sürekli meşgul olduğundan şikayet eden ev hanımlarını anlayamazdım.
Ama haklılarmış! En azından çocuğun varsa...
.....
Hani insanın hayatında dönüm noktaları olur; kocaman değişikliklerin olduğu, hayatının artık eskisi gibi devam etmediği...
Düşünüyorum da benim en büyük dönüm noktam 2010 yazında olmuştu. Peşpeşe mezun olup, evlenip, Amerikaya gelmiştim çünkü. Hayat tarzım, yaşadığım yer değişmişti.
Şimdi bir dönüm noktası daha yaşıyoruz ailecek. En çok da küçük kızım!
Ailenin tek prensesi olma dönemi bitti çünkü, annesini anneannesinden bile kıskanan kızım şimdi sürekli kucağında bir ortakçı görmekte...
Yaa evet, bir kızım daha oldu. Artık iki minik kız anmesiyim ben. Pek bir eğlenceli geliyor bunu söylemek:)
Rabbime sonsuz hamd olsun, acılarını sıkıntılarını yaşatmasın. Hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin inşallah...
Eğlenceli dediysem, tabi hayat o kadar kolay değil.. Dünyaya uyum sağlamaya çalışan, en byük uğraşı yemek ve onu boşaltmak olan minik bir bebekle, 'noluyoruz ya bu kardeş de nerden çıktı şimdi' diye düşünen ve etrafta sürekli benim canım sıkılıyooo diye ilgi çekmeye çalışan başka bir minikle yaşamak o kadar da kolay değil.
İşte böyle...
Dünya hayatı denen şu tuhaf yolculukta bir mutluluğum daha oldu. Sanırım artık ucuz mutluluk bulmak benim için daha kolay olacak;)
Rabbim ihtilafın kol gezdiği, insanların bir 'tuhaf'laştığı şu günlerde, gelişini yaşlı dünyamız için hayırlara vesile kılsın inşallah.
Hep insanlık adına çalışan, her daim hakkı gözeten, rıza-i İlahi hedefinden hiç şaşmadığın bir hayat nasip etsin sana.
Hoşgeldin bebeğim...
(Artık uyusan diyorum...:)))
19 Şubat 2014 Çarşamba
Çığlık-Hz Fatıma'nın Şiiri
24 Ocak 2014 Cuma
Müthiş Bir Anlayış...
Uykusuzluk ne zor...
Ve vakitsizlikten kıvranan bir insanın uykusuzluk çekerken, uyuma çabaları adına bir o yana bir bu yana dönmesi, saatlerce uğraşması ne anlaşılmaz...
En kıymetli vakit geceyken, niye ille de uykuya hapsolmak için çabalıyorsun diye kızıyorum kendime...
Tamam gece uyumayınca gündüz çok zor geçiyor ama olmuyor işte, cins bir insanısın sen yine uyuyamayacaksın. Kalkmak için dakikalarca uğraşacağına baştan kalksan da, 'ilk uyandığımda kalksaydım şimdiye kadar şunları şunları yapardım' savaşından kurtulsan ya:)
Nefis hep rahatı mı istiyor diye düşünüyor insan.
Hz Mevlanaya atfedilen bir söz var ki bayılırım, altı çizili cümlelerimdendir:
"Bir işi yaparken nefsimle istişare eder, sonra ne derse tersini yaparım"
Ne müthiş bir anlayış....
Bir düşünün bakalım, bu anlayışla yaşasak hayatımız ne kadar farklı olurdu?
Hayırlı Cumalar...
Bu müthiş dua da Cuma duamız olsun:
11 Ocak 2014 Cumartesi
Herşeyi Bilen Adam
Önce bu videoyu izleyin:
5 Ocak 2014 Pazar
Oyuncağa Dönüşen Resimler:)
20 Aralık 2013 Cuma
Ben Sevdim: "Ötesiz İnsanlar" ve Hatırlattıkları
12 Aralık 2013 Perşembe
Annelik Nedir? (Kızıma Mektup)
Kızımın Süper Doğumgünü Partisi:))
7 Aralık 2013 Cumartesi
Derdimi Seviyorum...
Kapının önüne gül diktim, sarmaşık ektim, gelip geçenlerin içi açılsın diye. İnsanlar gülleri kopardı, hayvanlar sarmaşıkları yedi, geriye yine dikenler kaldı.
Anladım ki "Derdimi sevmek"le işe başlamalıyım…’