Diyeceğim o ki, bazen hayatınızda birşeyler yaşıyorsunuz, pek de kimseyle paylaşmamışsınız, paylaşmak da istemiyorsunuz ama hissiyatınızı yazasınız var,yaşadığınızı değil de hissiyatınızı....anladınız siz beni çok uzatmaya gerek yok. :))
Bu yazı da bir hissiyat paylaşımı olacak.
Takip edenler farketmiştir uzun zamandır yazamıyorum, eski heyecanım yok gibi.. Malesef öyle oldu biraz ama bu isteksizlik sadece bloğuma karşı değil hayatımdaki herşeye karşı yaşadığım bir problem. Öyle ki makinaya çamaşır atıp çıkarmak, kızımın ortadaki oyuncağını kutusuna koymak bile gözümde büyüdükçe büyüyordu. Böyle oldukça da kendime sinir oluyor, sinir oldukça da tembelleşmeye devam ediyordum. Annem bile kıyıp da bırakamadı, biletini yakıp Türkiyeye dönemedi sağolsun. Herşeyi ayarlayan Rabbim tatlı bir süprizle çıkıp gelen annemi meğer bu süreçte yanımda olsun diye göndermiş.... Şimdi bile gözlerim doldu bu rahmeti hissedince:)
Dedim ya, özel şeylerimi yazmayı sevmiyorum ama anlatacaklarımı anlatabilmek için yazmam gerekiyor sanırım. O yüzden hala bu garip yazıyı okumaya devam ediyorsanız bundan sonraki kısmı okurken yazdıklarım kendi başınıza gelmiş gibi okuyun olur mu?
Şimdi ilk olarak bir anne hayal edelim. Çocuğu vaktinin büyük bir kısmını alan, eşi fazlasıyla stresli bir dönemden geçtiği için ona destek olması gereken, çok mutlu etmek istediği annesi yanı başında kendince sağlık problemleri yaşayan, daha yazmak istemediğim bazı sıkıntıcıkları olan...( siz buraya kendi sıkıntılarınızı ekleyin)
Sonra bu annenin bazı sağlık problemleri olsun. Sürekli midesi bulansın, her kokudan rahatsız olsun, kendini çok yorgun hissetsin, hep uyumak istesin, hormonların etkisiyle mi şımarıklıkla mı hissiyatına söz geçiremesin. Herşeye sinirlensin, tepkileri sivrelsin. Evine, eşine, annesine, çocuğuna, arkadaşlarına, tatil için yanına gelmiş yeğenine karşı sorumluluklarını yerine getiremesin. Sebebini de anladınız....
Sonra başka bir anne düşünün çocuğu down sendromlu olsun. Dolayısıyla fiziksel ve zihinsel rahatsızlıkları olsun... Bebeğinin gözlerine bakarken onu hem çok sevdiğini hissetsin hem de o koca burukluğu yaşasın. Ben herşeyi normal gelişen kızımın basit sorumluluklarından kaçarken, o bebeğinin emeklemesi için de yürümesi için de, anne demesi için de, tuvalete gitmesini öğrenmesi için de yıllarca beklemek zorunda olsun. Ben kızım ilerde ne olacak acaba diye düşünürken, o evladımı okulda arkadaşları çok üzecekler mi acaba diye düşünsün... Belki çok ilerisini düşünmemek adına zihnine bariyerler kursun...
(Eğer 15 ay kadar önce dünyaya gelen yeğenim down sendromlu olarak dünyaya gelmeseydi, ve ben bu fikre yeğenimle de olsa alışmış olmasaydım, abimin ve yengemin sabrını ve kabullenmişliğini bu kadar yakından görmüş olmasaydım ve tabi ki yeğenim bu kadar şirin olmasaydı bu bahsettiğim ikinci anneyi hayal ederken en az on kat daha fazla acı çekerdim)
Ben niye durduk yerde bu ikinci anneyi hayal etmiş olabilirim.. Tabi ki bebeğimin down sendromu test sonucum pozitif çıktı diye... İşte o an 'dert' dediğim herşey anlamını yitirdi. Sahip olduğum tüm güzellikler gözümde kıymetlenerek belirdi. Ucuz mutluluklar isminde blog yazan benim için, uzun zamandır ucuz mutluluk bulmayı beceremezken, günlük hayatta yaşadığım herşey birden ucuz mutluluk oluverdi. Sahip olduğum zenginlikleri tek tek sıraladım da, niye bu kadar sabırsız ve tahammülsüzdüm diye ağlamaktan kendimi alamadım. Hatta bu his beni test sonucundan daha çok üzdü. Tokat yemiş gibi.... İki günlük bir acıdan bahsediyorum size... İki günlük bir şamardan... Çünkü iki gün içinde birşeyleri yanlış hesapladıklarını farkedip testi tekrar yaptılar ve sonuçlar temiz çıktı. Ama ben bu iki günde daha çok sahip olduklarımı farkedemeyişime üzüldüm.
Hani Allah bir kulunu sevindirmek istediğinde ona önce devesini kaybettirir sonra da buldururmuş ya, o hesap...
Şimdi tabi ki bilemem evladım sağlıklı olacak mı, daha da önemlisi hayırlı bir evlat olacak mı ama derdi veren Rabbim dermanı da verir, kaldırabilecek gücü de... O'ndan gelen baş göz üstüne elbet... Ama işte dediğim gibi beni bu kendime getiren tokadın şiddeti daha çok etkiledi sanırım. Şefkat tokatıdır, alınması gereken ders de alınmıştır inşallah...
Bu yazıyı yazmamın tek sebebi bir farkındalık oluşturabilmek.. İsterseniz siz de benim gibi hayatınızı gözden geçirin, sahip olduğumuz o kadar güzellik var ki... Şikayete hakkımız yok!
Bilmem ki hissiyatımı tam anlamıyla aktarabildim mi...
Ah bir de şu insanoğlunun en büyük derdi 'unutmak' olmasaydı....
Dualaşmak lazım...