Huzûra Giderken Ayağımıza Takılanlar
Dikkatimizi Dağıtan Çevresel Faktörler!
Şimdiye kadarki yazılarımızda hep kalbimizi yumuşatmaya çalıştık. Rabbimizle ilişkimize vurgu yaparak, namaza gelişlerimizi daha anlamlı hale getirmeyi denedik. Çünkü namazda aslında yüzümüzü O'na doğru çeviriyoruz. Amacımız daha namaza gelmeden içimizdeki gafletten kurtulup kalbimizi bu buluşmaya hazır hale getirmekti. Böylece de namazımıza yeni bir anlam kazandırmaktı...
Malesef çoğumuz için namazda dikkatimizin dağılması çok kolaydır. Evet, Allah'dan korkuyoruz, rahmetinden ümitvarız, fakat hala konsantre olamıyoruz. Hiç olmadık, basit şeyler namazda aklımıza geliyor; kaybettiğimiz anahtarı nereye koyduğumuzu hatırlıyor, belki bazen dünyayı kurtarıyor, bazen sadece yemekte ne pişireceğimizi düşünüyoruz... Bütün bunlar ellerimizi kaldırıp "Allahu Ekber" dediğimiz anda aklımıza hücum ediyor ve namaz bitene kadar da bizi rahat bırakmıyor... Ama neden?
Belki de bizi bu alakası düşüncelerden kurtaracak en etkili yol, sadece huzurda bulunduğumuz şuuruyla eda ettiğimiz kadar sevap alacağımızı bilmektir. 'Namaz esnasında bu düşüncelerle doluysak namazımız geçerli mi' diye soracak olsak, vereceğimiz cevap 'evet geçerli' olur. Fakat namazdan elde ettiğimiz sevap hasılatını düşünecek olursak, kesinlikle arada ciddi fark olacaktır. Resulullah (sav) buyurmuştur:
"Bir kul namaz kılıyor olabilir ama bu namazdan belki sadece onda biri, veya dokuzda biri, veya sekizde biri, veya yedide biri, veya altıda biri, veya beşte biri, veya dörtte biri, veya üçte biri veya yarısı onun olur" (Ebu Davud, Ahmed)
Bunun sebebi de şu hadiste izah edilmiş:
ليس للمرء من صلاته إلا ماعقل منها
"Kişi namazında sadece bilinçli olarak kıldığı kısımlardan sevap kazanır." (Ebu Davud)
Lütfen vazgeçme eğiliminde olan nefsimize bunu bir fırsat olarak verip, "belki de hiç kılmamalıyım" diye düşünmeyelim olur mu? Yakıcı çöllerde seyahat eden ve ayağındaki ayakkıbıların teki yırtılan bir yolcu düşünün. Bu yolcu dese ki "Nasılsa bir ayağım yanıyor öteki de yansa ne olur ki, öbür ayağımda yansın varsın" deyip diğer ayakkabıyı tamir etmek yerine diğer ayakkabısını da çıkarsa biz bu insana ahmak demez miyiz? İşte namazdan tamamen vazgeçen insanın hali bu insanın haline benzer...
(Bir yerde okumuştum: üç çeşit namaz vardır;
1. Sahabe boyutlu kılınan namaz ki bu serinin ikinci yazısında buna değindik.
2. Kötülüklerden koruyan namaz (bu da ilki kadar olmasa da gayet kıymetli sayılabilecek insanı koruyan namaz)
3. Sırf işin günahından kurtaran, namazdaki derinliklerin kıyısından geçemeyen namaz.)
Gizli Anahtar
Sonunda gizli anahtarı ortaya çıkarmanın vakti geldi. Zor değil ama -belki biraz fazla uğraşarak- namaz kılış şeklimizi değiştirecek bu anahtar. Anahtarın ne olduğunu açıklamadan önce kendimize şu soruyu soralım mı?: 'Genel olarak namazda huşuya en çok yaklaştığımız zaman dilimi hangisi?' Cevap kolay değil mi:" Ramazan". Peki Ramazan ayı içinde hangi zaman? Muhtemelen gece kalkıp da kıldığımız namazlarda... Ve daha çok namaz esnasında ettiğimiz (ettirildiğimiz) dualarda ne istediğimizi bilirsek.... İşte bu aslında hepimizin eline verilen gizli anahtar.
Nasıl peki? İşte tam o esnada, biriyle konuştuğumuzu ve cevap beklediğimizi hissederiz. (Ve cevap beklediğimiz o Biri, hükmü herşeye geçen, en kuvvetli olan, içimdekileri ben anlatmadan hatta açıklama yapmadan bilen, beni benden çok seven, en gerçek dosttur) işte bunu hissetmek kalbimizi namazdan çok uzaklardayken yakınlara getirir... Ve işte bu nokta da namazdaki tadı aldığımız noktadır....
Gizli anahtar? Üç basit mesele var aslında:
Rabbimizle konuşmak
Rabbimize hitab etmek
Rabbimizle halleşmek (söyleşmek) (burdaki kelime converse kelimesi, tam karşılığı ne bilemedim ingilizce bilen arkadaşlar düzeltebilir)
Resulullah (ﷺ) buyurmuştur:
إذا كان أحدكم في الصلاة فإنه يناجي ربه
"Mümin namazını edâ ederken, direk Rabbiyle söyleşiyordur.." (Buhari,müslim)
Problem şu ki; biz namazımızın Rabbimizle olan irtibatımız olduğunu hissedemiyoruz. Dolayısıyla namaz bizim için bir monologdan öteye gidemiyor. Aslında, 'elhamdulillahi Rabbi-l alemin dediğimizde Rabbimizi yücelttiğimizi ve O'na şükrettiğimizi hissetmemiz lazım. Secdedeyken, O'na en yakın yere yükseldiğimizi ve O'nun kapısından başka kapımızın olmadığını düşünebilmemiz lazım. Dilimiz sadece ezberlediğimiz kelimeleri kalbimizden habersiz olarak söylerse namaz belli kalıplara hapsolmaktan öteye gidemez.
Sadece Bir Makale Değil
Bu makaleleri okuyup 'evet ne kadar doğru' deyip kafa sallamak çok kolay biliyorum. Belki bilmediğimiz bir iki şey öğrenmek ya da 'ben bunları zaten biliyorum' deyip geçmek de çok kolay. Var mısınız bu defa sadece okumak sadece bilmek yerine, okuduklarımızı ve bildiklerimizi hayata geçirmeye çalışalım. İsterseniz birbirimize şu somut adımlarla yadımcı olalım:
Kendinizi yakın hissettiğiniz bir partner bulun. Her namazdan önce birbirinize birazdan Allah'la konuşacağınızı hatırlatın. Daha da fazlası birbirinize Allah'a ne kadar şükretmemiz gerektiğini ve belki de günahlarımızdan tövbe etmeye ne kadar ihtiyacımız olduğunu hatırlatın...
Seccadenin üzerine adım attığınız an, ellerinizi tüm kalbinizle inanarak 'Allahu Ekber' demek üzere kaldırın. Bu dünyadan ayrıldığınızı, ruhunuzun Allah'a doğru çekildiğini ve samimi diyaloğunuza başladığını hayal edin.
Başka hiçbir şeyin önemi yok o an, öyle değil mi??
Hem unutmayalım 'teveccühe teveccühle mukabele edilir...'
Yani kapıya gitmez, dahası kapıyı çalmazsak kapı niye bizim için açılsın ki....
Rabbim namazlarımızı Efendimiz'in ﷺ, sahabe efendilerimizin (radi Allahu `anhum) ve büyüklerimizin namazlarından eylesin... Amin
(Rabbimiz bizden fıtratımızı aşanı istemez, ne olur ki bu sefer gerçekten inanarak, isteyerek denesek... Kimbilir belki de taaaa dünyanın bir ucundan yazılan bu yazı Rabbimize yaklaşmanıza vesile olur, işte bu da bana en büyük hediye olur... :))
Aklınıza gelirse bana da dua edin ki O'nunla paylaşımlarınıza ortak olayım...
Selametle
aminnnn,
YanıtlaSilöyle huzur buluyorum ki,sana her gelişimde,
yüreğine sağlık,
allah razı olsun senden...
sevgilerimle,şeri...
Huzurun daimi olsun:)
SilMutlu oldum:)