Hani bizim şu Türk olan Kızılderili atalarımız var ya, işte onlar bu şelalelerin sesini duyunca "bu ne yaygara" demişler de, ondan sebep bu güzelliğin adı Niagara olmuş.
Komik...
Niye böyle iddialara gerek duyulur hiç anlamam. Kızılderililer Türk müydü bilmiyorum ama bu neyi değiştirecek? Sanki Türk olsalar ben daha mı çok seveceğim milletimi? Tabi ki hayır... Hani bayılırız ya "bunu Türkler yapmış, bunu aslında biz yapmışız" demeye... Doğru olabilir, bilirim ki ecdadımda o potansiyel vardır ama ben böyle iddiaları duydukça zayıf olanı yüceltmeye çalışıyorlarmış gibi hissediyorum.. Oysa benim tarihimin de milletimin de böyle övgülere! İhtiyacı yok. Ayrıca bunları konuşup durmaktansa şimdilerde millet olarak dünyanın neresinde duruyoruz ona bakılmalı bence.
Bir de şu var tabi... Kızılderililer Türkse bile, böyle bir güzellik karşısında (espri yapma niyetinde değillerse) "ne yaygara" dememişlerdir sanırım... Yani demişlerse de bunu övünerek anlatmamalı herhalde...
Uzun lafın kısası, benim ecdadım için gerçekler yeterli, ihtimallere gerek yok....
Niye böyle bir giriş yaptım bilmiyorum, içimden geldi yazdım:)
Hani ben size Özgürlük Heykelini anlatırken, Amerika güzel tamam ama güzelliğinden fazla reklam yapıyor demiştim ya, işte bu tezim burasi için geçerli değil. Ben gezip gördüğüm yerlerde en çok burayı sevdim...
Suların sesi ve serinliği hâlâ hatırımda...
30 saniyede 168 bin metreküp suyun aşağı bırakıldığı bu şelale, New York eyaletinin Buffalo şehrinde ve bundan 10 bin yıl kadar önce Kuzey Kutbundan gelen buz kütlelerinin sebep olduğu çöküntüyle oluşmuşlar. İyi ki de oluşmuşlar:)
Bu şelaleler bir at nalı şeklinde Amerika ve Kanada arasında su sınırı oluşturuyor. İki ülke arasında ise bir köprü var sadece....Aslında google earth dan izlemesi bile zevkli oluyor bu sınırı:)
Şelalenin tarihi ve coğrafyasıyla ilgili birçok bilgi bulabilirsiniz zaten, ben sadece sizinle bu güzelliğe şahit olurkenki hissiyatımı paylaşmak istiyorum...
Doğal olarak önce uzaktan görüyorsunuz şelaleyi ve gözünüze çarpan ilk şey su kabarcıklarının ışıkla etkileşiminden oluşan gökkuşakları oluyor.. Sonra da şelalenin dibine yaklaşabildiği kadar yaklaşan bir botta mavi poşetler giymiş insanları görüyor ve onlardan biri olmak için sabırsızlanıyorsunuz... Çöp poşetinden hallice olan bu yağmurlukları hâlâ saklıyorum:)
Sonra esas şelaleye göre nisbeten küçük bir şelaleyi ziyaret ediyorsunuz. Bu şelale için de tahta merdivenler yapmışlar ve poşetlenmiş olsanız da, isterseniz gerçekten çok ıslanıyorsunuz... Biz yedek kıyafet götürmediğimiz için çok pişman olmuştuk ama o eğlenceye değerdi.
Sonra, Maid of the Mist (Sislerin Kızı) dedikleri iskeleden botlara biniyorsunuz ve o kocaman şelaleye yaklaşabildiğiniz kadar yaklaşıyorsunuz...
Suyun kuvveti, hızı size ister istemez kainatta ne kadar küçük olduğunuzu hatırlatıyor...
Yarım saat kadar hayret makamında şelalenin güzelliğini izledikten sonra geri dönüyor ve bir daha gelmek nasip olur mu acaba diye düşünmeye başlıyorsunuz...
Şelaleye gideceğimizi duyan arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine aynı gün, Yeşil Göl ve Binbir Adalara da gitmiştik. Onları da başka bir yazıda paylaşacağım inşallah...
İsteyen herkese gitmek nasip olsun, amin:)
cennete gidersem eğer tadını çıkarmak isteyeceğim nimetlerden biri olarak listeye alındı:)
YanıtlaSilCenneti görünce burasının aklına geleceğini mi sanıyorsun:)
SilSen cenneti bekleme ban buralardayken gel:)
"bu ne yaygara" olayina bayildim ya :D duymamistim. Turklerin Orta Asyadan goc sebeplerini "piston asagi indi" esprisiyle birlestirmek kadar komik olmus:)
YanıtlaSilFotograflar cok guzel. Dunya gozuyle gormek nasip olur insallah:)
Şöyle bir düşünsem buraya gidebilecek insan olarak aklıma ilk sen gelirsin:)
SilSince I am the closest person to that place(as distance)? :)
YanıtlaSilHayır canım daha ilk yılında birçok yere gidebilen biri olarak burayı da kaçırmazsınız diye...:)
SilGerçekten çok güzel.
YanıtlaSil