Yazı dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu bölümde "korku" duygusundan bahsedilmiş:
Hz Ali'nin Duası
Namaz vakti geldiğinde, Hz Ali (ra) titremeye başlar ve yüzünün rengi değişirdi. Etrafındakiler neyi olduğunu sorduklarında "Allah emaneti yerlere, göklere ve dağlara teklif etti ama onların altına girmeye cesaret edemediğinin altına girmeyi ben kabul ettim" ( 33:72) diye cevap verirdi...
Onların namazları bizimkinden farklıydı, çünkü onların namaza dair hissiyatları bizimkinden farklıydı. İşte bizim yapmamız gereken onların bu hissiyatlarına bakarak kendimize ders çıkarıp namazın tadını yakalayabilme yolculuğunda önemli adımlar atmak...
Şimdiye kadar namaza başlarken huzûr'da olduğumuzun farkında olmak, dilimizle söylediklerimizi anlamak, ümitle kapıya gelmiş olmak konularına değindik. Serimizin bugünkü kısmında da reca yani ümit duygusunu dengeleyecek başka bir duygudan bahsedeceğiz.
Başlamadan önce, hâlâ açıp girdiğimizde namazın tadını almamızı sağlayacak olan kapının kilidini açmadığımızı hatırlatmak isterim... Yakında oraya da geleceğiz inşallah... ama bugün değil...
Heybet
Heybeti Cenab-ı Allah'a karşı hissetmemiz gereken korkunun bir çeşidi olarak tanımlayabiliriz. Malesef tercüme ederken -Arapçadaki derinliği yakalayamadığımızdan-, 'heybet', 'haşyet', 'havf' gibi kelimeler sadece 'korku' kelimesiyle tercüme ediliyor ki bu kelime, herbirini birbirinden ayıran önemli özellikleri ayırd edemeyecek kadar genel bir kelime...
Ibn Al-Kayyim bize bu kelimeler arasındaki ilk bakışta öne çıkmasa da önemli olan farkları şöyle açıklıyor:
'Havf' korktuğumuz şeyin ne olduğunu bilmesek bile birşeyden korkup kaçmak olarak tanımlanıyor. Mesela karanlıktan korkuyorsak karanlığa karşı hissettiğimiz duyguya 'havf' diyebiliriz.
'Haşyet' ise biraz daha farklı. Bu duyguda korktuğumuz şey hakkında bilgimiz var... İnsan Rabbini tanıdıkça O'na karşı hissettiği duygu 'havf' dediğimiz hissi 'haşyet' hissine çeviriyor. ( ben burayı çok sevdim, çok açıklayıcı geldi bana)
Yüce Kitapta buyrulduğu gibi:
"Allah'tan ancak hakkıyla âlimler korkar" (35:28)
Fakat 'heybet' hissi anlamında saygı ve medih ifadeleri taşıyor. Mesela,yangından korkabiliriz ama yangından korkma sebebimiz onun bize zarar verebilecek olmasıdır. Aslında yangına karşı 'heybet' hissetmeyiz ya da ona saygı duymayız... Bununla birlikte, bir tanıdığımızın babası 'heybetli' olabilir. Yanlış birşey yaparsam diye ondan da korkabiliriz ama bu korku yine bizim saygımızdan kaynaklanır...
İlk Önce Reca Demiştik, Şimdi de Heybet mi Diyoruz??
Bu iki duygu birbiriyle çelişkili gözüküyor değil mi? Peki sizce bunları nasıl bir araya getirebiliriz? Aslında bu bizim için hiç de zor değil çünkü zaten hergün etrafımızdaki insanlara karşı bunu yapıyoruz.... Öğretmenine yeterince özen göstermediği bir ödevi götüren öğrenci, dersten kalmaktan korkacaktır çünkü ödevinin kötü olduğunun bilincindedir, fakat aynı zamanda içinde umut da taşıyacaktır (reca) , çünkü öğretmeni merhametli biri olduğundan onu affedebilir.( dönem sonunda ne kadar da çok çalınır hocaların kapıları öyle değil mi?)
Rabbimizle aramızdaki ilişkide de durum çok farklı değildir. Günah işlesek, işlediğimiz günah vicdanımızı rahatsız etse de bir tarafımız bilir ki; Rabbimiz Kerimdir, Rahimdir... ( böyle olduğunu bilemesek akıbetimiz yeis bataklığında kaybolup gitmek olurdu herhalde)
Resulullah'ın (sav) bize sabah akşam okumamızı tavsiye ettiği ve af dilemenin en iyi yolu olarak gösterdiği seyyid'ül istiğfar duasında da bunu açıkça görürüz:
"Allah'ım! Rabbim ancak senin. Senden başka ilah yoktur.Sen beni yarattın.Ben Senin kulunum ve gücümün yettiği kadar sana verdiğim ahde,söze sadakat gösteririm.İşlediklerimin şerrinden Sana sığınıyorum.Bana ihsan eylediğin üzerimdeki nimetlerini itiraf ediyorum.Günahımı da itiraf ediyorum.Bu bakımdan günahlarımı bağışla Zira gerçekten günahları ancak bağışlayan Sensin"
Bakın bu duada da korku ve ümit duygumuzu bir arada hissediyoruz ( ya da hissetmemiz isteniyor) Yanlışlarımızın farkındayız ama aynı zamanda da bağışlanmayı diliyoruz.( ya da dileniyoruz)
Bu Şekilde Korkabilmenin Sağladığı Yararlar
Mesele: Allah'tan korkup yine O'na kaçabilmek (annesinden azar işiten çocuğun yine annesine koşması gibi)
Allah (cc) buyurur;
"Öyleyse Allah'a kaçın..." (51:50)
Resulullah (sav) duasında şöyle buyurur:
لا ملجأ ولا منجأ منك الا اليك
"Sen'den kaçıp sığınabileceğim Sen'den başka bir sığınak yok..."
Ayrıca şöyle buyurmuştur:
اللهم إني أعوذ برضاك من سخطك، وأعوذ بمعافاتك من عقوبتك، وأعوذ بك منك لا أُحصي ثناء عليك أنت كما أثنيت على نفسك
“Allah’ım! Senin gazabından senin rızana sığınırım. İkabından affına sığınırım. Allah’ım! Başka değil, Senden yine Sana sığınırım. (Celâlinden cemaline, gazabından rahmetine, azamet ve heybetinden, şefkat ve re’fetine sığınırım.) Zâtını senâ ettiğin ölçüde, Seni senâ etmekten âciz olduğumu itiraf ederim.”(müslim)
Allah'ın gazabının farkındasınız ama aynı zamanda O'na sığınıyorsunuz, ve biliyorsunuz ki O'nun azabından kaçıp sığınabilecek yer aradığınızda bu yeri ancak O'na doğru kaçarsanız bulacaksınız...
(Alim bir zatın bu duayla alakalı şöyle dediğini okumuştum: " bu duaya bakarak Efendimiz'in (sav) tevhid, marifet ve kulluk bilgisinde ne kadar derinlerde olduğunu anlayabiliriz. Eğer biri bu duadaki tüm mânaâları kavrayıp anlatmak istese koca bir kitap yazması gerekirdi..." )
Allah'ı Bilmek ve Kendimizi Bilmek
Heybet duygusuna, içinde saygı, ürperti, aşk ve bilgi anlamlarını da taşıdığı için korku hissinin en üst derecesi de diyebiliriz. Bu his kişi Rabbini ve kendini bildikçe artacak... Allah bilgimizi (marifetullah) arttırdığımız zaman, ve O'nun güç ve kuvvetini algılayabildiğimiz zaman, korkumuz da artacak.
O zaman diyebiliriz ki, günahlarımızı hatırladıkça, Allah'dan daha çok korkacağız. Böylece eksiklik ve gafletimizin farkında olacak. Ancak lütfederse affedileceğimizi aklımızdan çıkarmayacağız.
Allah korkusunun dışındaki korkuların çoğu cesaret kırıcıdır,sadece bahsettiğimiz heybet duygusu, bu duygu inşallah ötede bize cennetin yolunu gösterecektir...
O zaman bundan sonra namazlarımızda heybet ve reca duygusunu bir arada hissetmeye çalışalım mı???
( Hz Ali'nin duası için kaynak olarak Gazali hazretlerinin İhyâsı belirtilmiş)
Tesekkurler
YanıtlaSil