Uzun süre ara verdim bu seriye farkındayım ama ara vermiş olsam da inşallah bitirmeye niyetliyim:)
En son Fatiha suresine başlamıştık bu yazıda da kaldığımız yerden devam edeceğiz. Rahman ve Rahim isimleri üzerinde duracağız özellikle...
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Fatiha bizimle Rabbimiz arasında bir diyalog aslında. Dolayısıyla da bu sureyi okurken Rabbimizin bize cevap verdiğini, bizi muhatap aldığını unutmamamız gerekiyor. Dünyadaki herhangi bir kul olarak belki ama hepimize ayrı ayrı cevap verildiğini unutmadan....
Cenab-ı Hakk Kendini tanıtırken 'alemlerin Rabbi' ifadesinden hemen sonra bu iki ismi kullanıyor: Rahman ve Rahim.. Esirgeyen ve Bağışlayan. Neden peki? Çünkü Rabbimizin ilahlığı merhamet üzerine dayandırılmış...
O alemlerin Rabbi, bunu okuduğumuz zaman doğal olarak şu soru geliyor aklımıza: "Nasıl bir Rab'den bahsediyoruz?"
Bu soruyu Kendi cevaplamış Fatiha suresinde:
O Rahman ve Rahim'dir..
Fatiha suresini okuyan birçok insan Rahman ve Rahim kelimeleri arasındaki farkı bilmez. Bu iki kelime genelde Esirgeyen (ki ben bu ifadeyi niyeyse pek sevemedim hiç. Neyi esirgiyor ki Rabbimiz bizden bunca nimet içinde yüzerken... Tabi kasdedilen anlam bu değil ama işte yine de...)
Rahman ismi kainattaki tüm varlığa gösterilen merhametin kaynaği olan isimdir.
Rahim ismi ise sadece inananlara ahirette gösterilecek daha özel dairedeki bir merhametin kaynağı olan isimdir.
Peki neden hemen bu ayetin arkasından "din gününün (hesap gününün) sahibi" ifadesi geliyor? Çünkü öyle almasaydı kalbimiz dehşetle dolardı.( yine denge var yani, mecburuz hem korkup kendimize çeki düzen vermeyi hem de sonuna kadar ümitle durmayı öğreneceğiz)
Daha önceki yazılarda bahsettiğimiz gizli anahtarı hatırlıyor musunuz?
Allah'la konuşuyor olmak...
O zaman bundan sonra Rahman ve Rahim derken Rabbimizin bize "kulum beni sena etti" şeklinde karşılık verdiğini unutmayalım....
Gelelim bir sonraki ayete:
مالك يوم الدين
Din gününün sahibidir.
Her ne kadar biz Malik kelimesini 'sahip' olarak çevirsek de aslında Melik diye okusak bu sefer de 'hükümdar' anlamına gelir ki o da doğrudur. Çünkü Allah hem malik hem meliktir. Din gününün sahibi de, o gün hükmedecek olan da O'dur.
"Din günü" derken aslında nasıl bir gün olduğunun çok da farkında olarak söylemiyoruz. O gün öyle bir gün ki, burda yaptığımız herşeyin hesabını vereceğiz. ( burda belki de en yakınlarımızdan bile sakladığımız herşeyin...)
Acaba Rabbimiz zaten 'alemlerin Rabbi' olduğunu söylemiş ve ifade din günü de kapsarken acaba neden tekrar bugüne vurgu yapmıştır? (Cevabı bilmek basit de, Rabbim idrak lütfeylesin)
Tabi ki bize kesin dönüşü ve bu dünyada sahip olduğumuz herşeyi bu dünyada bırakıp yanımızda götüremeyeceğimizi hayırlatmak için...
Eğer O izin vermezse o gün şu sürekli konuşan dilimiz bir kelime bile söyleyemeyecek.
Allah (cc) buyurmuştur:
O gün ruh (Cebrâîl) ve melekler saf saf olarak ayakta durur. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kimseden başkası konuşamaz; ve (o konuşan da ancak) doğruyu söyler! (78:38)
Unutmamak gereken bir husus daha var. O da; din gününün düşündüğümüzden çok daha yakın olduğu. İnsan öldüğünde hesap günü onun için başlamıştır aslında. Kimse bu durumdan kaçamaz. Eğer biri kaçabilseydi bu Efendimiz (sav) olurdu. Ama O bile ölürken, gözleri yaşarmış ve
لا اله الا الله ان للموت سكرات
'Allah'dan başka ilah yoktur, şüphesiz ölüm ızdırabı vardır' (Buhari) demiştir.
Mahşer Günü
Hepimiz biliyoruz ki, kıyamet gerçektir... Ayet-i kerimede buyrulduğu gibi:
1- Güneş, tekvîr edildiği (dürüldüğü, nûru nârından ayrıldığı, ışığı giderildiği) zaman!
2- Ve yıldızlar, (karartılarak) döküldüğü zaman!
3- Ve dağlar, yürütüldüğü zaman!
4- Ve yüklü develer, başıboş bırakıldığı zaman!
5- Vahşi hayvanlar, bir araya toplandığı zaman!
6- Denizler, tutuşturulduğu zaman!
7- Nefisler, birleştirildiği (ruhlar, bedenlerle bir araya getirildiği) zaman!
8- Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman!
9- Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günahtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman!
10- Sayfalar (amel defterleri), açıldığı zaman!
11- Gökyüzü, (yerinden sökülüp) koparıldığı zaman!
12- Cehennem, iyice alevlendirildiği zaman!
13- Cennet, yaklaştırıldığı zaman!
14- Her nefis, (hayır ve şer) ne hazırlamış olduğunu bilecektir!
(81:1-6).
Anlayabilmek adına yeryüzünde olan kasırgaları, tsunamileri, depremleri, selleri düşünelim. Tabi ki bunlar kıyamet gününe kıyasla hiçbirşeydir.
Mezarlarımızdan çıkacağız ve inanmayanlar şöyle diyecekler:
Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın va‘d ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!” (36:52)
O gün güneş iyice yaklaşacak, insanlar terledikçe terleyecek öyledikçe bazılarının terleri çenelerine kadar gelecek... Sadece yedi grup insan arş-ı alanın gölgesinde gölgelendirilecekler. Geri kalan herkes sıkıntının tam orta yerinde olacak. Ta ki birden,
Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği (zaman)! (89,22)
Allah'ın nuru gökleri kaplayacak,
“O gün (herkes) o çağırıcıya (İsrâfîl’e) uyarlar; ona karşı yan çizmek yoktur. Öyle ki, Rahmân(’ın heybetin)den dolayı sesler kısılmıştır; artık seslerin en hafîfinden (yalvaran dudakların kıpırdaması, korkulu ayakların hışırtısından) başka bir şey işitmezsin!”(20:108)
Peki o gün kim kutulacak?
İşte cevap Fatiha suresinin bir sonraki ayetinde;
"Ancak Sana kulluk eder ve ancak Senden yardım dileriz"
Gönülden bu ayeti söyleyebilenler...
İsbatı?
Şânım hakkı için, Nûh’u kavmine (peygamber olarak) gönderdik; bunun üzerine (onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin; sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Şübhesiz ki ben, sizin üzerinize büyük bir günün azâbından korkuyorum!” (7:59)
Yani hesap gününün sahibi olan Allaha hakkıyla ibadet etmek, bizi o günün dehşetinden kurtaracak inşallah. Bu cümleleri söylerken Rabbimizin nasıl Melik ve Malik olduğunu, Ona nasıl döndürüleceğimizi ve bizi Ondan başka kimsenin kurtaramayacağını hatırlamamız lazım.
Rabbim namazlarımızda bize bu huşuyu nasib etsin inşallah... Amin!