Şu sıralar gerçekten sevdiğim, en azından yayınlandığı gün hemen izlediğim bir dizi var: "Ötesiz İnsanlar"
Takip edenleriniz vardır belki, köyünden doktor olma hayaliyle kalkıp İstanbul'a gelen Elif'in hikayesi... Başörtüsü problemleri, 28 Şubat darbesinin olacağı yıllar, Şubat rüzgarlarının nasıl da insanı üşüttüğü ve tabi ki bu olayların yanı sıra mecburen örülmüş bir senaryo...
O kısma çok girmek istemiyorum, sanırım illa ki bir küçükken evlatlık verme olayı, sonra annesi ve babasıyla bir şekilde yollarının kesişme olayı, e tabi bir de gönül ilişkileri olacak. Olmadan olmuyor mu bilmiyorum ama daha bizim yapamadığımız kesin.
Bazen diyorum şöyle bir dizi olsa; izlerken vakit kaybı olmayacak ailecek izlenebilecek güzel bir senaryosu olsa ama illa ki beni şaşırtsa, tahmin edilemese... falan... :)
Neyse biz dizimize dönelim.
Başörtüsü yasağının mantıksızlığı, komikliği, insanı nasıl acıttığı, nasıl arada bıraktığı çok güzel işlenmiş dizide. 4. Bölümdeki o fotoğraf çektirme sahnesi, okulda çaresizde oraya buraya koşturmalar... Başına geleceklerden habersiz kurulan hayaller.. Sanırım ikna odaları da olacak yakında.
Hepsini yaşadık biz de. İliklerime kadar aynı şeyleri tekrar hissettim.
İlk başörtüyle olmaz dediklerinde 8. Sınıf sonundaki bursluluk imtihanındaydım. Herkesin önünde 'böyle giremezsin' demeleri öyle ağırıma gitmişti ki, ağlaya ağlaya çıkıp gitmiştim okuldan. Saatlerce ağladım, hazmedemedim, kabullenemedim. Lise'de idare ettik bir şekilde, Lise 1 de imam hatip deydim, yasak orayı da vurunca Lise2 de kız lisesine geçiş yaptık. İş üniversiteye gelince, hele ki ODTÜ gibi kampüs yasağının olduğu, namı pek de hoş olmayan bir üniversiteye gelince işler zorlaştı tabi. Kendimizce çözümler bulduk yine; şapka taktık, boyunlu kazak giydik ama kendimizi hiç kendimiz gibi hissetmedik. Ben okulumu hiç sevemedim.
Bilenler bilir; bir A4 girişi vardır, ordan girerken kulübenin arkasında yapardık değişikliği. Hiçbir zaman daha kolay gelmedi bana eşarbımı çıkarıp şapka takmak. Hep aynı acı, aynı kızgınlık içimde oturdu, hep hissettim. Bir de A1 girişinden minibüsle girerdik. Orda daha vahimdi durum.. Çünkü muhtemelen ayakta kaldığın dolmuşta tam da kapıya yaklaşmışken geçilen derin virajda ayakta zor dururken biz saçımızı göstermeden eşarbımızı çıkarıp şapka giymeye çalışırdık. Hem de garip bakışlar arasında...
Öyle çok cümle var ki bu konuda kurulacak... Öyle çok kırık hikayem var ki bu konuda anlatacak... Ama geçti gitti artık... İçimize çizikler atarak da olsa geçti gitti.
İşte bu dizi o günleri hatırlatıyor, yaşatıyor bana. Her seferinde gözyaşlarımı tutamıyorum. Şarkısı bile çok derinden hüzünlendiriyor beni.
E yaşananlar bu kadar gerçek olunca da izliyorum, izlemeyi seviyorum.
Birkaç eleştirim yok değil ama işte dedim ya, o yaşananlara vurgu yapması, yapabilmesi oldukça hoş benim için.
Kısacası ben sevdim size de tavsiye ederim....