Fatiha suresi, namazın her rekatında okuduğumuzdan, okumamızın vacip olmasından anlamını kesinlikle bilmemiz gereken bir sure... Ancak bu şekilde her ayetin ne demek istediğini anlar ve ona gönülden bağlanabiliriz...
Allah (cc) buyurmuş;
De ki: “Göklerde ve yerde neler var, bakın!” (10:101)
"Muhakkak ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan,sonra arşa hükmeden, geceyi kendisini sür‘atle taleb (ve ta‘kib) eden gündüze örten Allah’dır. Hem güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdirilmiş olarak (yaratan da O’dur)!"
Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de O’na mahsustur! Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir!
Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz sema, sadece bu dünyanın seması... O bile ne kadar azametli geliyor, içinde bizi şaşırtacak ne güzelikler barındırıyor... Düşünün ki yedi kat daha var ve onun da ötesinde hayalinden aciz olduğumuz kürsi... Ve arş....
Ne buyurmuştu Allah Rasulu (sav)?
"Yedi gök kürsi içinde bir kalkan içine atılmış yedi dirhem gibi kalır."(Taberani)
Eğer Kürsi buysa, muhteşem arş da nasıl birşey?
"Arş içinde Kürsi, yeryüzünde bir çölün içine atılmış demir bir halka (yüzük) kadardır" (İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azım, I, 309).
Hayal bile edemiyoruz öyle değil mi?
Peki hala nasıl bu kadar kibirli olabiliyoruz?
Oysa O gücü herşeye yeten, zerrelerden gezegenlere herşeye hükmü geçen, kalbimizden geçen en ufak ayrıntılardan haberdar olan Rabbimiz... Bizi biz anlatmadan bilen, asla yanlış anlamayan...
İşte insan bu büyüklüğü hissedince kendini
'Elhamdulillahi Rabbil alemin: Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun'
demekten alamıyor öyle değil mi?
Namaz Bir Diyalogtur
Allah (cc) bir kudsi hadiste, Fatiha suresi hakkında şöyle buyurmuştur:
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) nin "ben Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve sellem) in şöyle buyurduğunu işittim." dediği rivayet edilmiştir:
"Allah-u Teala Hazretleri buyurdu ki, ben namazı (Fatihayı) kendimle, kulum arasında ikiye böldüm,kulum için istediği vardır.
Kul: “elhamdülillâhi rabbilâlemîn” dediği zaman, Allah-u Teala, kulum bana hamdetti (beni medhetti) buyurur.
Kul: “errahmânirrahîm” dediği zaman, (Allah-u Teala) kulum bana sena etti (beni övdü) buyurur. Kul: “mâlikiyevmiddîn” dediği zaman, (Allah-u Teala) kulum bana tazim etti (beni büyük tuttu) diğer bir kere de: Kulum işini bana havale etti buyurur.
Kul: “iyyâke ne’büdü ve iyyâke nesteîn” dediğinde, (Allah-u Teala) bu, benimle kulum arasındadır, kulum için istediği vardır, buyurur.
Kul: “ihdines sırâdal müstegîme sırâdallezîne enamte aleyhim ğayril meğdûbi aleyhim veleddâllîn” dediğinde, (Allah-u Teala Hazretleri), bu kulum içindir ve kulum için istediği vardır." buyurur.
(müslim, salât:38,40 Ebu Davud, Salat:132, Nesef, iftitah:23. İbn-i Mace. Âdab:52)
Ne muhteşem bir diyalog öyle değil mi? En güzeli de Rabbimizin bizden 'kulum' diye bahsetmesi...
Hatırlarsanız O, Mirac hadisesini anlatırken de, 'kul' ifadesini seçmişti:
Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir.Şübhesiz ki Semî‘ (herşeyi işiten), Basîr (hakkıyla gören), ancak O’dur. (17:1)
İnsanlara kulluk etmek insanı alçaltır ancak Hakk'a kulluk, hele ki ihlasla, aşkla olursa insanın elde edebileceği en güzel onurdur, gayet şerefli bir payedir.
Rabbimiz, namaza bu hissiyatla gelebilmemiz için bize yardım etsin, amin...
Elhamdulillahi Rabbilalemin....
YanıtlaSil